Bir Şeftali
Bir sepete doldurulmuş yüz yüz elli kadar şeftaliden biriydim ben. Bahçıvan, sepetin altını üstünü yeşil asma yapraklarıyla örmüştü. İnce derilerimizi güneş kurutması, al yanaklarımıza toz konmasın diye.
Yaprakların kıyısından köşesinden sızan yeşil aydınlık yüzümüzün alnına vuruyor, güzelliğimizi kat kat artırıyordu.
Tam ağarmadan toplanmıştık. Bu yüzden üstümüzdeki çiğ kadar serindik hepimiz. Güz gecelerinin soğuk ürpertisini taşıyorduk. Yaprakların arasından sızan gün ışığı içimizi tatlı tatlı ısıtıyordu.
Hepimiz tek bir ağacın meyveleriydik. Yılda bir kez bahçıvan şeftalileri toplar, sepete doldurur, kente gider, ağaya sunar ve köye dönerdi. Şimdi de sıra bize gelmişti.
Dedim ya yüz yüz elli kadar olgun ve sulu şeftaliydik biz. Söz gelişi beni ele alalım: etim lezzetli, suyum tatlı, cildim neredeyse çatlayacak kadar ince ve gergindi.
Yanaklarım öylesine al aldı ki, çıplaklığımdan utanıp kızardığımı sanırdınız. Üstelik sabahın çiği de üzerimde duruyordu. İçimdeki iri ve çetin çekirdeğim yeni bir yaşam yaratmayı düşleyip duruyordu.
Bahçıvan hemen ilk bakışta görüleyim diye beni sepetteki şeftalilerin en üstüne yerleştirmişti. Hani övünmek gibi olmasın ama hepsinden daha iyi ve alımlıydım.
Sepette bulunduğum şekilde ağaya götürülseydim, kuşkusuz onun şımarık kızına sunulacaktım. O da benden bir ısırık alıp doğru çöpe atacaktı.
SORULAR
1- Sepette yaklaşık ne kadar şeftali vardı?
2- Şeftalileri kim toplamış?
3- Bahçıvan sepetin altını üstünü ne ile örmüştü?
4- Bahçıvan şeftalilerin üzerini niçin örtmüş?
5- Hepimiz nasıl toplanmıştık?
6- İçimizi ne ısıtıyordu?
7- Yılda kaç kez toplanırdık?
8- Şeftalinin çekirdeği ne yaratmayı düşlüyordu?
9- Bahçıvan beni niçin sepetin en üstüne koymuştu?
10- Sepette konulduğum şekilde ağaya götürülseydim kime sunulurdum?