Tarihteki önemli kişilerin hayatından önemli anlar.

Ahi, Selçuklu bütçesinde eğitime ayrılan para, Nizamül mülk'ün oğluna mektubu, Alp Arslan ve Roman Diogenos, Çaka Bey, Gazneli Mahmut'un adaleti

AHİ

Ahi, evlenmemiş, bekâr ve sanat sahibi olan gençlerle, diğerlerinin kendi aralarında bir topluluk meydana getirip içlerinden seçtikleri bir kimseye denir.

Bu topluluğu da Fütüvve (gençlik) adı verilir. Önder olan kimse bir tekke yaptırarak burasını halı, kilim, kandil vb. eşya ve gerekli araçlarla donatır. Kardeşler gündüzleri geçimlerini sağlayacak kazancı elde etmek üzere çalışırlar ve o gün kazandıkları parayı ikindiden sonra topluca getirip öndere verirler.

Bu para ile tekkenin ihtiyaçları karşılanır, topluca yaşama için gerekli yiyecek ve meyveler satın alınır. Meselâ o sıralarda beldeye bir yolcu gelmişse, onu tekkede misafir ederler ve alınan yiyeceklerden ikram ederler. Bu tutum yolcunun ayrılışına kadar sürer gider. Bir misafir olmasa bile yemek zamanında yine hepsi bir araya gelip topluca yerler, rakslar ederler, türküler çağırırlar ve ertesi sabah işlerine giderek ikindiden sonra elde ettikleri kazançlarla önderlerinin yanına dönerler. Bunlara Fityan (Gençler), önderlerine ise daha önce söylediğimiz gibi Ahi (Kardeş) adı verilir. Ben, dünyada onlardan daha güzel davranan kimse görmedim. Şiraz ile İsfahan halkının davranışları onları andırmakta ise de, bunlar gelen ve giden yolculara daha fazla ilgi ve saygı göstermekteler, şefkat ve iltifatta onlardan daha ileride bulunmaktadırlar.

SELÇUKLU BÜTÇESİNDE EĞİTİME AYRILAN PARA

Melikşah tahta geçtikten sonra Divan toplantısında her kurumun kendi bütçesini yapmasını istedi. Çalışmalar başladı. Gelirler toplandı, giderler hesaplandı. Nihayet bütçeler Sultan Melikşah'a arz edildi.

Melikşah, hepsini tek tek inceledikten sonra: "Görüyoruz ki bütçemizde yoksullara, muhtaçlara, yetimlere, dervişlere, ilim tahsil edenlere, sanatkârlara pek bir şey ayırmamışsınız. Bu saydıklarımız için bütçeye üç yüz bin altın konsun." dedi.

Bu emir, zamanın Harbiye Nazırı'nı rahatsız etti. Sultan'ın teklif ettiği meblağ, neredeyse tüm askeri harcamalara eşitti. Ona göre devletin genişleyip büyümesinde, korunup yükselmesinde, savaşlarda zafer kazanıp ganimet toplanmasında en büyük pay, âlimlerin, dervişlerin, yetimlerin, sanatkârların değil, ordunundu. Sultan Melikşah orduyu medrese mollalarıyla bir tutuyordu. Daha fazla dayanamadı: "Bu miktar para ordunun bütçesine eklenirse, Bizans'ın surlarını dahi aşarız!" dedi.

Sultan Melikşah: "Yanlışın var." diye cevap verdi, "Biz şimdiye kadar âlimleri, fakirleri, dervişleri, yetimleri, muhtaçları gözetmeseydik, ordumuz değil yeni beldeler fethetmek, başkentimizi bile korumaktan âciz kalırdı." Hepsini tek tek süzdükten sonra devam etti: "Biz memleketleri, kılıçtan evvel, yoksul takımı ve derviş-molla kısmının dualarıyla fethederiz. ‘Duanız olmasaydı ne ehemmiyetiniz olurdu?' buyuran Cenab-ı Hakk'a yemin ederim ki bütçemizde yapılan en hayırlı yatırım budur."
Nizamül Mülk'e döndü: "Söylediklerim yanlış mı vezirim?"
Baba yadigârı şanlı vezir hayran hayran Melikşah'a bakıyordu: "Hayır Sultanım, çok doğru söylediniz. Askerlerinizin okları bir milden öteye geçmezken, Nizamiye Medreselerinde yetişen mânevi ordunun duaları Arş'a ulaşıyor. Selçuklu Devleti ikisinin sayesinde gelişecektir."

NİZAMÜL MÜLK'ÜN OĞLUNA MEKTUBU

Nizamül Mülk oğlu Farü'l Mülk'e hitaben yazdığı bir mektupta şöyle diyordu:

"Her şeyden önce, bütün reayanın senden âsude olmaları gerekir; her zaman onlara hukuk lâzımdır. Bırak, onlar kalpleri serbest olduğu halde kazançlar ile ve kendi yaşamalarını temin yolunda çalışsınlar. Onlardan (vergi olarak) bir şey alınmak istendiği zaman, yavaş yavaş alsınlar. Hâdiseler kapısı onların üzerine kapalı olsun.

Hiç kimse emredilenden başka onlardan bir şey almasın. Uğrayanlar onları asla incitmemelidir. Bundan başka, senin sarayının kapısı zulme uğramış olanlara açık olsun. Haftada bir gün bu işle meşgul ol. Başka bir iş yapma, bunu yaparken yavaş hareket et. Tâ ki zulme uğrayanın şikayetlerinin sebebini ve bunun giderilmesinin nasıl mümkün olması gerektiğini bilesin. Öyle ki, emrettiğin her şey hakikat ve basiret yüzünden olsun. Bundan başka ordu ümerasını ve hükümdarın hasegâhını aziz ve muhterem tutasın. Bunun gibi, şeyleri ve imamların mevâlisini hürmet gözü ile göresin. Hepsini arayıp taahhütte bulunmalısın ve ortadan kaybolmalarının sebebini sorasın. Şayet onlar hasta iseler, ziyaretlerine gitmelisin. Eğer bir işleri çıkarsa, onlara hem para ile hem de hizmet yolu ile yardım etmelisin."

ALP ARSLAN VE ROMANOS DIOGENOS

1071 yılında olan Malazgirt Meydan Savaşı'nın ünlü galibi Sultan Alp Arslan, yenik Bizans İmparatoru Romanos Diogenos'u kabul etti. Aralarındaki konuşma şu şekildedir:

Sultan: — "Dostluk kurmak üzere sana Halife'nin elçilerini göndermedim mi? Fakat sen dostluktan kaçındın. Sana düşmanlarımın iadesini istemek üzere Afşin ile elçi göndererek, dönmeni rica etmedim mi? Fakat sen "Para sarfettim, büyük bir ordu topladım, buralara kadar geldim, aradığımı yakaladım, ülkelerime yapılanı İslâm ülkelerine yapmadıkça nasıl dönerim?" dedin. Serkeşliğinin neticesini nasıl buldun?" (Bu son sözü ile Selçuklu Hükümdarı ayaklarında zincirler ve boynunda lâle ile önünde duran İmparator'un halini kastediyordu).

İmparator: — "Üç şık vardır: Birincisi beni öldürtürsün. İkincisi, üzerine yürümekten bahsettiğin ülkelerinde beni teşhir edersin. Üçüncü şıkka gelince, yapamayacağın için söylenmesinde bir fayda yoktur."

Sultan: — "Bu nedir?"

İmparator: — "Affedilmem. Takdim edeceğim paraları kabul etmen, aramızda dostluk kurulması, beni dost edinmen, beni bir kölen, kumandanların biri ve Rum'da bir ‘Nâib'in olarak memleketime iade etmen. Zirâ beni öldürürsen sana bir faydası olmaz; (benim yerime) başka birini (tahta) geçirirler."

Sultan: — "Hakkında aftan başka bir şey düşünmedim. Kendini satın al!"

İmparator: — "Sultan ne istediğini söylesin."

Sultan: — "10 milyon dinar"

İmparator: — "Hayatımı bana bağışladığın taktirde, Rum mülkünü (bile) istemekle haklısın. Lâkin başlarına geçtiğimden beri ordular sevketmek, savaşlar yapmak için Rum'un paralarını sarfettim, mallarını müsadere ettim,
halkımı fakir düşürdüm."

Bilindiği gibi Alp Arslan esir İmparatoru serbest bırakmıştır.

ÇAKA BEY

Zaman zaman Deniz kuvvetlerimiz tarafından, Çaka Bey Manevraları yapılır. Kimdir Çaka Bey?.. Niçin Deniz Kuvvetlerimiz, O'nun adına saygı gösterir? Gençlerimiz, çocuklarımız öğrensin isteriz…

Güzel Türkiye'mizi bizlere kazandıran Alp Arslan Gâzi'nin emriyle “Başkumandan” Kutalmışoğlu Süleyman Şâh, çok kısa zamanda bütün Anadolu'yu küfürden ve kâfirden temizledi. İslâmın şânını yüceltti ve İslam'ı yaydı. Fethettiği her beldeye âdil ve kahraman bir Bey'i Vâli tayin etti. İşte o yiğitlerden biri olan Çaka Bey de, İzmir Valisi'dir.

Çaka Bey'in tek gayesi: En büyük Hristiyan Devleti olan Bizans'ı yıkmaktı. Bunun için her çareye başvuruyordu. Bizans sarayını iyice tetkik için, mahsus esir bile olmuştu. İmparator Nikeforos'un gözüne girmiş, Yunancayı çok iyi öğrenmiş, birçok unvan ve imtiyazlar almıştı. Aleksi Kommen tahta geçince, o da İzmir'e dönmüş ve daha hızlı çalışmaya başlamıştı. İlk iş olarak 40 parçadan müteşekkil, kuvvetli bir donanma inşâ ettirmişti. Çünkü Selçuklular, Konstantinopolis'in işini, 500 yıl önce bitirebilirdi.

Çaka Bey, Ege Adaları'nı fethetti. Sakız, Sisam, Midilli ve Rodos, artık Müslümanların idiler… Bizanslı amiraller Niketas ve Dalassenus, feci mağlubiyetlere uğradılar.

Bin yıllık Doğu Roma İmparatorluğu'nun can çekiştiğini farkeden İmparator, Kudüs'ü bahane ederek, bütün Avrupa Hristiyanlarını imdada çağırdı. Böylece Haçlı Seferleri başladı!…
Bizans dahi ancak bu sebeple, Çaka Bey'den kurtulabildi.

GAZNELİ MAHMUT'UN ADALETİ

Adamın biri, Sultan Mahmut'a tanımadığı bir kişinin bazı geceler evine saldırdığını ve kendisini zorla dışarı attığını söyleyerek şikayette bulundu. Sultan Mahmut bu habere çok öfkelendi. Adama olay tekrarlandığında hemen
kendisine haber vermesini emretti. Aradan iki gün geçmeden adam ağlayarak saraya geldi ve aynı kişinin yine evini ele geçirdiğini bildirdi.

Vakit gece yarısıydı. Sultan Mahmut adamı yanına alarak söz konusu eve gitti. Yanındakilere beklemelerini ve bahçede bir sofra kurmalarını emrederek içeri girdi. Evin içinde mum yanıyordu. Sultan içeri girdikten sonra mumun söndüğü görüldü. Çok geçmeden Sultan Mahmut dışarı çıkarak kendisi için hazırlanmış sofraya oturdu. Gazneli Mahmut'un adamları eve girdiklerinde Sultan'ın yeğeninin cesedi ile karşılaştılar.

Yemek sırasında Gazneli Mahmut'un adamları marekla sordular:
– Yüce Sultanımız, eve girince niçin önce mumu söndürdünüz?

Gazneli Mahmut şu cevabı verdi:
– Benim ülkemde böyle bir zorbalığı çekinmeden ancak benimle akraba olmasına güvenenler yapabilirdi. Bu zorbanın yüzünü görürsem akrabalık bağının etkisiyle onu cezalandırmamaktan korktum. Bu yüzden önce mumu söndürdüm.

Sultanın yanındakilerin şaşkınlığı geçmemişti. İçlerinden biri:
– Sultanım neden saraya dönmeyi beklemeyip burada bir sofra kurdurdunuz?
deyince Gazneli Mahmut'un adalete verdiği önemi gösteren sözleri duyuldu:

– Ülkemde böyle bir suç işlendiğinden habersiz olmaktan dolayı üzüntümden uykularım kaçtı ve suçluyu cezalandırmadan bir şey yiyip içmemeye yemin ettim. Karnım çok aç olduğu için de saraya dönmeyi bekleyemedim.

  • Yazı Etiketleri :
  • Çaka bey
  • Alp arslan
  • Gazneli Mahmut
  • Selçukluda eğitim
  • ahi
  • adalet
Zoom'da derse istenmeyen kişilerin girişini engelleme, profil resimlerini gizleme
Yazıyı Oku

Zoom'da derse istenmeyen kişilerin girişini engelleme, profil resimlerini gizleme

Güneş sistemindeki en uzak gök cismi
Yazıyı Oku

Güneş sistemindeki en uzak gök cismi

Zoom'da filtre ekleme, filtre kaldırma, snap camera filtresi
Yazıyı Oku

Zoom'da filtre ekleme, filtre kaldırma, snap camera filtresi

Kanola yağının faydaları ve zararları
Yazıyı Oku

Kanola yağının faydaları ve zararları

Agave şurubu hakkında bilmeniz gereken 10 önemli bilgi
Yazıyı Oku

Agave şurubu hakkında bilmeniz gereken 10 önemli bilgi

Ücretsiz sertifika hazırlama araçları
Yazıyı Oku

Ücretsiz sertifika hazırlama araçları

Menu