Anı ( hatıra ) konusuyla ilgili kullanılabilecek örnek metinlerdir.

Anı (hatıra) ile ilgili örnek metinler

Atatürk’ün bizi şaşırtan özelliklerinden biri de vücutça ve kafaca yorulmaksızın, dikkati hiç gevşemeksizin çalışma yeteneğiydi. Ertesi gün manevrada beraber çalışacağı arkadaşları ile gece yarısına kadar gazinoda kaldıktan ve onları uyumaya gönderip kendisi vereceği vazifeleri hazırlamak üzere sabahladıktan sonra, şöyle bir yüzünü yıkayıp tıraş olarak yine herkesten erken kıtaların başına gittiğini dostlarından duymuştuk. Ben 43 yaş ile 58 yaş arasında yakınında bulunmuştum. Memleket dolaşmalarında maddi zahmetlere hepimizden fazla dayandığını görürdük.

Bir defa Dikmen kırlarında bir piknikten sonra koşmacalı bir bohça oyunu oynamıştık. Bir delikanlı kadar çevik, hızlı ve seğirtgendi. Büyük Nutuk’u 53 yaşında yazmıştır. Çalışma odasında yarı ayaküstü, yarı oturarak ve yüzlercesi arasından vesikalar ayırarak Nutuk’u dikte ederdi. Yorulan değişirdi. Bir defasında pek genç bir arkadaşı baygınlık geçirmişti. Akşama doğru bir banyo aldıktan sonra, hiç dinlenmeden sofraya iner, o gün yazdıklarını bize okur veya okutur, hadiseler üzerinde terütaze bir muhakeme ile tartışmalar yapardı. Bir kitabı merak edince koskoca bir cilt de olsa bitirmeden uyuyamaz veya pek az uyku aralaması ile okumaya devam ederdi. Sonra sofrada etrafını çizdiği fıkraları bizlere tekrarlardı. Eğer bildiğiniz bir eserse Atatürk’ün en can alıcı fikirler üstünde durmuş olduğunu anlardınız.

(Falih Rıfkı Atay, Çankaya)


Cephe neredeydi? Cephe çok uzakta değildi. Cephe Polatlı’daydı ve Başkumandan Mustafa Kemal Paşa karargâhını Polatlı’nın daha berisinde Mallıköyü‘nde kurmuştu ve biz, cephe ardındakiler geceleri sabaha kadar derinden derine gelen top seslerini dinlerken onun bu kadar yakınımızda bulunduğunu düşünerek hiçbir korkuya, hiçbir telaşa kapılmıyorduk. Bu emniyet ve itimat hissimizi Mustafa Kemal Paşa’nın, ilk günlerde geçirdiği bir kaza dahi sarsamamıştı. Attan düşerek kaburga kemiklerinin zedelendiğini haber almıştık. Fakat, eski masallarımızdaki tılsımlı kahramanlar gibi ona bir şey olmayacağı kanaati içimize o kadar yerleşmiş bulunuyordu ki Ankara hastanelerinin birinde yapılan radyoskopiden önce dahi bu arızanın tehlikesiz olduğunu bilmiş gibiydik.

(Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Vatan Yolunda)


Servet-i Fünun edebiyatı bir gün önemli bir sarsıntıya uğradı. Vefa Lisesi müdür yardımcılığının küçük odasında çalışıyordum. Camlı kapı açıldı. İçeri Mehmet Asım Bey girdi, Ahmet İhsan Bey’in arkadaşı ortağı ve dostuydu. Asım Bey’in Vefa’ya kadar gelerek beni görmesi için önemli bir neden olması gerekirdi çünkü sık sık uğradığım Servet-i Fünun’da beni her zaman görebilirdi. Asım Bey, üzüntü içindeydi. Tevfik Fikret, Ahmet İhsan Bey’e darılmış ve Servet-i Fünun’u bırakmış. “Kesinlikle bir kez daha oraya ayak atmam.” diyormuş.

Tevfik Fikret ile Ahmet İhsan Bey arasında bu yolda geçimsizlikler öteden beri görülüyordu. Çok çabuk kırılan Fikret, yaşamın bazı zorunluk ve gereklerine hiç pay ayırmadığı için Ahmet İhsan Bey’i boyuna kınar, şakalarıyla iğnelemekten vazgeçmezdi. Bazen, Fikret’in kırgınlığı dargınlık düzeyine gelirdi. Yine de bu denli gergin ve kesin bir durum, hiçbir zaman görülmemişti.

(Hüseyin Cahit Yalçın, Edebiyat Anıları)


Atatürk’ün ölümünü, İstanbul’dan dönüşümde, Prag’a vardığım gün haber almıştım. Tarihinin en kara, en dramatik devrini yaşamakta olan Çekoslovakya’da herkes adeta kendi derdini unutmuş, bizim yasımıza katılır gibiydi. Prag radyosu sık sık ve uzun uzadıya Atatürk’ten bahsediyor; yaptığı büyük işleri birer birer sayıyor ve ölümünün Türk milleti için yerine konulmaz bir kayıp teşkil ettiğini anlatmaya çalışıyordu.

Elçiliğimiz, bana başsağlığı dilemeye gelen yerli dostlar ve yabancı meslektaşlarla dolup boşalmaya başlamıştı. Bunların ifade ettikleri teessürde resmî veya diplomatik nezaket sınırlarını aşan bir samimilik ve içlilik hissetmemek mümkün değildi. Hatta, Brezilya elçisi o kadar heyecana kapılmıştı ki bu sınırları fersah fersah geçmiş ve Atatürk’ü göklere çıkarırcasına övdükten sonra “Size doğrusunu söyleyeyim mi? Bize eskiden Türkiye denince gözümüzün önüne şöyle böyle dört beş milyonluk bir küçük Balkan memleketi gelirdi. Ne vakit ki Kemal Paşa’nın adını işittik ve büyük Batı devletlerine karşı açtığı Kurtuluş Savaşı’nın ve bu savaşta kazandığı zaferin haberlerini aldık, o hayalimizdeki küçücük Türkiye gözümüzde büyüdükçe büyüdü; adeta savaş açtığı ‘büyük devletler’ sırasına geçti.” demişti.

(Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl)


Gazetenin tesis tarihi olan 1891’den Meşrutiyet’in ilanına kadar Servet-i Fünun ailesini teşkil eden Edebiyat-ı Cedide evlatlarına 1910’da Fecr-i Ati gençleri halef oldular ve bunlar gelişim kanununa riayet ederek kendilerinden evvel gelenleri tenkit ettiler, etmeseydiler ilerlemenin devamına inanmamak icap ederdi. Fecr-i Ati topluluğu, Hamdullah Suphi Beyefendi’nin başkanlığında Servet-i Fünun’da kuruldu. Fecr-i Ati evlatlarının yaşları o tarihte yirmi civarındaydı. Şimdi onlar da ak saçlılar kısmına girmiş bulunuyorlar ve ben edep ve irfan hayatımızda iki mühim nesIin yanında yaşamak fırsatını görmüş olmakla iftihar ediyorum.

(Ahmet İhsan Tokgöz, Matbuat Hatıralarım)


İşgal günlerinde, vaktiyle başkent olan koca şehirde, fukaralık ve sefalet vardı. Bir gün, içleri çorba dolu karavanalarını taşıyan askerler Şemsipaşa’da deniz kenarındaki bir mermer türbenin önünden geçiyorlardı. Türbenin önünde mermerden bir rıhtım vardı. Taşınırken sallanan karavanalardan ara sıra mermerlerin üzerine çorba damlaları düşüyordu. Askerlerin beş on adım gerisinde yürüyen paçavralar giymiş yedi sekiz yaşlarındaki bir çocuk, çorbanın damladığı yerlerde diz üstü geliyor, ellerini yere dayıyor ve eğilerek damlaları birer birer yalıyordu. Yüzüne baktım; sıska yavru, bir çift kara gözden ibaret kalmıştı. Onun bakışını hiç unutamayacağım.

(Halikarnas Balıkçısı, Mavi Sürgün)


Kerkük’e 1914 yılı Temmuzunun başında, Birinci Cihan Harbi’nden hemen bir iki gün evvel gitmiştik. Bu yüzden bu şehirle o muharebenin hatıraları bende birleşir. Geçmiş günlerimiz gerçekten sararmış takvim yaprakIarına benzer mi? Burasını bilmiyorum. Fakat Kerkük hatıralarımı çok defa bir yığın tek sütunlu resmî tebliğlerin arasından çekip çıkarırım. Memleket felaketini, “Muhtelif cephelerde sükunet var.” cümlesi altında örtmeye çalışan tek sütun üzerine dizilmiş bu ajans haberleri bazen bir yığın karakol çarpışmalarının sonunda bir şehrin düştüğünü haber verirdi. Basra’nın, Bağdat’ın, Erzurum’un düşüşünü böyle öğrenmiştik.

(Ahmet Hamdi Tanpınar, Kerkük Hatıraları)


Bizim kenar mahallenin çocuklarından, benden başka mektebe giden olmadı. Bu mahallede her çocuk, biraz çalışabilecek yaşa gelince ya bir dükkâna çırak olurdu yahut da ağalarının, babalarının yanında kır ve toprak işlerine başlardı.

Bizim mahallede anamdan başka az çok okuyan, yazan yoktu ama büyük küçük mahalle halkının mektebe, okuma bilene, kitaba karşı içten gelen, yerleşmiş saygısı vardı. Bizim mahalle halkı için mektep, kitap ve okuyan insan, büyük ve mutlu varlıklardı. Bizim mahalle sokaklarında yerlerde hiçbir yazılı kâğıt parçası görülmezdi. Nereden gelmişse gelmiş, ister bir rüzgâr uçurmuş olsun, sokağa düşen her yazılı kâğıt parçasını gören büyük küçük herkes, onu hemen yerden kaldırırdı. Bir saçak arasına, bir duvar kovuğuna sokuştururdu. Ayak altından kurtarırdı. Çünkü üzerinde harfler, yazılar taşıyan bir kâğıt parçası kutsal bir şeydi.

(Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam)

  • Yazı Etiketleri :
  • anı örnek metinler
  • hatıra örnek metinler
18. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
Yazıyı Oku

18. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri

17. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
Yazıyı Oku

17. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri

16. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
Yazıyı Oku

16. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri

19. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
Yazıyı Oku

19. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri

15. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
Yazıyı Oku

15. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri

Dini - tasavvufi halk şiiri ve türleri
Yazıyı Oku

Dini - tasavvufi halk şiiri ve türleri

Menu