gazete ve dergilerin belirli sayfa ve sütunlarında yayımladıkları, geniş kitleleri ilgilendiren günlük olaylardan seçilmiş farklı konuları kişisel görüş ve düşüncelerine bağlı olarak kanıt göstermeden kendilerine özgü bir dille ele aldıkları kısa yazılardır
Fıkranın Türkçede iki tanımı vardır:
1. Kısa ve özlü anlatımı olan, nükteli, güldürücü hikâyecik.
2. Yazarların; gazete ve dergilerin belirli sayfa ve sütunlarında yayımladıkları, geniş kitleleri ilgilendiren günlük olaylardan seçilmiş farklı konuları kişisel görüş ve düşüncelerine bağlı olarak kanıt göstermeden kendilerine özgü bir dille ele aldıkları kısa yazılardır. Gazetelerde çıkan bu tür yazılara "köşe yazısı" da denilir.
Sözlü kültürün ürünü olan fıkralar; kısa ve özlü biçimde ders veya öğüt verme amacı taşır. Bu amaç genellikle esprili, eğlendirici ve güldürücü bir anlatımla gerçekleştirilir. Hatta bu tür fıkraların önemli bir bölümünde tek amaç okuyanları güldürmektir. Sözlü edebiyat ürünleri olan bu fıkraların yazarları belli değildir. Bu tür fıkraların, kahramanların davranış ve düşünceleri, taşıdıkları mizah ögeleri ve dil bakımından millî kültürü yansıtan bir yanları vardır. Dil ve anlatım dersinin konusu, gazetede yayımlanan fıkralardır.
Fıkra yazarları, olayların akışı karşısında çok değişik konulara değinirler. Bu nedenle fıkra yazarı siyasal, toplumsal ve kültürel gelişmeleri günü gününe izlemek zorundadır. Konu seçiminde şüphesiz yazarın kişiliği, eğitimi,
ilgileri, okuyucu istek ve beklentilerinin de ayrı ayrı rolü vardır.
Fıkra, kısa bir yazı türü olduğu ve fıkra yazarının bilimsel gerçekleri ortaya koyma gibi bir iddiası bulunmadığı için gazete fıkralarında temel amaç, önemli noktalara okurun dikkatini çekmek, onu uyarmak ve düşünmeye yöneltmektir.
Kısa, özlü ve etkili yazabilmek için fıkra yazarının geniş bir genel kültüre, olayların kaynağına inmeyi bilen keskin bir kavrayış gücüne, düşünce ve görüşlerini ustaca anlatmaya elverişli bir yazma yeteneğine sahip olması gerekir.
Gazete fıkracılığının Türk edebiyatında ilk örnekleri, Tanzimat’tan sonra Şinasi ve Namık Kemal’in kısa makaleleriyle ortaya çıkmıştır. Çağdaş anlamda fıkra niteliği taşıyan yazıların yayımı ise XX. yüzyılın başlarında görülür.
Fıkra türünün gelişmesinde XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başlarında çıkan dergilerin de büyük etkisi olmuştur.
Servet-i Fünun, Genç Kalemler, Dergâh ve Türk Yurdu gibi edebiyat dergileri birçok yazarımıza fıkra türünde de yazı yazma fırsatı sağlamıştır.
Bu dönemin usta fıkra yazarları arasında ilk hatıra gelen adlar Ahmet Rasi(1864-1932), Refik Halit Karay (1888-1965), Hüseyin Cahit Yalçın ve Ahmet Haşim’dir. (1885-1933). Bazı şair ve yazarların fıkraları bir süre sonra kitap hâlinde de yayımlanmıştır. Bu fıkraları bugün yine zevkle okuyoruz.
Cumhuriyet Döneminde diğer yazı türlerinde verdikleri eserler yanında fıkraları ile de tanınmış yazarlarımız arasında Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nu (1889-1974), Halide Edip Adıvar’ı (1884-1964), Fazıl Ahmet Aykaç’ı (1884-1967), Peyami Safa’yı (1889-1961), Falih Rıfkı Atay’ı (1894-1971), Burhan Felek’i (1889-1982), Yusuf Ziya Ortaç’ı (1895-1967), Hasan Ali Yücel’i (1897-1961) ve Yaşar Nabi Nayır’ı (1908-1981) sayabiliriz.
Edebî fıkra dalının gelişmesinde gazeteler yanında sayıları artan sanat ve edebiyat dergilerinin büyük katkısı olmuştur. Bu dergiler arasında ilk akla gelenler şunlardır: Hayat, Kadro, Fikir Hareketleri, Varlık, Yücel, Ülkü, İstanbul, Türk Düşüncesi, Türk Dili, Hisar.
Son yıllarda fıkra yazarlığını sürekli bir uğraş olarak benimseyen yazarlar şunlardır: Haldun Taner, Ahmet Kabaklı, Oktay Akbal, İlhan Selçuk, Mümtaz Soysal, Çetin Altan, İsmail Cem...