Orta Asya'dan göç edip Anadolu'ya yerleşen Türkler, ulusal kültür ve edebiyatlarını da Anadolu'ya taşımışlardır. Anadolu'da 13. yüzyılda başlayan Halk şiiri, kaynağını İslamiyet öncesi Türk edebiyatı geleneklerinden alır.
Orta Asya'dan göç edip Anadolu'ya yerleşen Türkler, ulusal kültür ve edebiyatlarını da Anadolu'ya taşımışlardır. Anadolu'da 13. yüzyılda başlayan Halk şiiri, kaynağını İslamiyet öncesi Türk edebiyatı geleneklerinden alır. İslamiyet'in etkisiyle değişen toplumsal yaşam, halk şiirinde yeni bir zihniyet ve söyleyiş tarzı yaratsa da, sözlü edebiyat gelenekleri biçimsel olarak devam etmiştir.
İslam uygarlığı çevresinde 13. yüzyılda başlayan halk edebiyatı, anonim halk verimleri ve tekke (tarikat) ürünleri biçiminde iki kolda yürürken bu edebiyata 16. yüzyılda âşık edebiyatı olarak adlandırdığımız üçüncü bir kol eklenmiştir. Halk edebiyatındaki "Âşık" terimi de bu yüzyılda ortaya çıkmıştır.
Anonim halk edebiyatı, toplumun ortaklaşa yarattığı, bu nedenle de yaratıcısı belli olmayan ürünleri kapsar. Türküler, atasözleri, maniler, destanlar, ninniler, bilmeceler, masallar, halk hikâyeleri, Karagöz, orta oyunu gibi ürünler, anonim halk edebiyatı verimleridir.
Âşık edebiyatı, yaratıcısı bilinen (âşık denilen saz ozanları) ve din dışı konuları işleyen ürünlerdir. Koşma, semai, varsağı ve destan gibi biçimlerle aşk, doğa, ayrılık, gurbet, toplumsal bir olay; âşık adlı ozanlar tarafından bağlama eşliğinde çalınıp söylenir.
Tekke edebiyatı ise din ve tasavvufla ilgili konuları işleyen halk edebiyatı koludur. Özellikle 13.-16. yüzyıllar arasında en güçlü dönemini yaşamıştır. Tekkelerde yetişen derviş - ozanlar, bağlı bulundukları tarikatın ilke ve kurallarına göre dinî ve tasavvufî konuları işlemişlerdir. İlahiler, ilahiden doğan nefes, deme, şathiye, nutuk ve devriye tekke edebiyatının başlıca türleridir.
Halkın günlük yaşamda kullandığı dil, halk edebiyatının da dilidir. Bu nedenle halk edebiyatında, divan edebiyatında görülen konuşma dili-yazı dili ayrımı yoktur. Yalnızca tekke edebiyatında tasavvuf ve İslâm diniyle ilgili bazı kavramlar ve terimler kullanılır. Bu da konusu gereği bir zorunluluktur, çünkü bu kavram ve terimlerin halk dilinde bir karşılığı yoktur. Âşık edebiyatında ise 17. yüzyıla kadar yabancı sözcük kullanımı yoktur. Bu yüzyıldan itibaren divan şiirine özenen bazı halk şairlerinin Arapça ve Farsça sözcükleri kullandığı görülür.
Halk şairlerinin amacı sanatsal bir eser yaratmak, yeteneklerini ortaya koymak değildir. Duygu ve düşüncelerini söz oyunları içinde, dolaylı bir yoldan anlatmamışlar, çok içten ve doğrudan ortaya koymuşlardır. Bu nedenle de Türkçenin ses akışı, anlatım inceliği halk şiirinde daha çok ortaya çıkmıştır. Ancak halk şiirinde de kalıplaşmış sözlere (mazmunlara) rastlanır. Bu, âşıkların usta-çırak ilişkisi içinde yetişmesinin bir sonucudur, kaldı ki bu kalıplar divan şiirindeki kadar belirgin de değildir.
Halk edebiyatı bir özelliğiyle değil, birçok yönüyle ulusal bir kimlik taşır. Öncelikle Orta Asya Türk kültürü ve edebiyatının devamıdır, bu kültür ve edebiyatı da Türkler yaratmıştır. Geniş halk kitlelerine seslenir, onların duygu ve düşüncelerine aracılık eder. Halkın yaşam koşullarından söz eder, anlatılanlar toplumsal gerçekliği ortaya koyar.
Doğa da yaşayan ve yerli olandır. Şair başka edebiyatların etkisiyle zihinde hayal edilenden değil, var olan gerçeklerden, somut şeylerden söz eder. Şairin içinde yaşadığı olayları, bunlara tepkisini, duygu ve düşüncelerini anlatır.
Orta Asya'dan getirilen, Anadolu'da son şeklini alan birtakım nazım biçimleri kullanılmış, bunlar yüzyıllarca hiç değişmeksizin sürüp gitmiştir. Halk edebiyatında yeni biçim arayışlarına hiç gidilmemiştir.
Genel olarak bakıldığında halk şiirinde dörtlük nazım biriminin kullanıldığı görülür. Divan şiirindeki gibi bu şiirlerde de dörtlükler arasında sıkı bir anlam birliği yoktur. Şiirden bir dörtlük çıkarılsa anlam akışında büyük bir bozulma oluşmaz. Mani ve türkü biçimlerinde her zaman nazım birimi olarak dörtlük kullanılmamış, değişik birimler seçilmiştir. Halk şiirinin ölçüsü ise daima hece ölçüsü olmuştur. Şiirlerde hecelerin değişik kalıpları kullanılmıştır (7'li, 8'li, 11'li gibi).
Halk edebiyatı geleneğine bağlı sanatçaların çoğu, düzenli bir eğitim görmemiş, halkın içinden çıkmış kişilerdir. Özellikle anonim ve âşık tarzı halk şiirinde yaratıcıların çoğunun okuma yazması yoktur. Bu nedenle şiirler çoğunlukla irticalen (bir ön hazırlık yapmadan, birdenbire) söylenmiş, sonraki kuşaklara sözlü gelenek içinde aktarılmıştır.
Bu dönemin ürünleri zamanında yazıya geçirilmediği, sözlü gelenek içinde yaşadığından bunların birçoğu zamanla unutulmuştur. Ayrıca kimi ürünlerin başlangıçta yaratıcısı belli de olsa, kuşaktan kuşağa aktarılırken adı unutulmuş ve ürün günümüze anonim olarak gelmiştir.
Halk şiiri yazılı değil, bağlama eşliğinde söylenen bir şiir olduğu için, halk şairleri kendi şiirlerini bir araya getirip derlememiştir. Bu şiirler çoğunlukla daha sonraki dönemlerde, halk dilinden derlenerek "cönk" denilen defterlerde toplanmıştır. Ancak bu defterleri oluşturan kişi, aynı şairin tüm şiirlerini toplamamış, değişik şairlerin sevdiği, beğendiği şiirlerini de bu defterlere almıştır.
Divan şiiri gibi halk şiiri de genel olarak şiir üzerinde yürümüştür. Bunda sözlü geleneğe dayanmasının önemli bir yeri vardır. Ayrıca Türk kültüründe şiirin ağırlıklı olması da önemli bir etkendir. Halk edebiyatındaki nesir (düz yazı) türündeki ürünlerde bile çoğunlukla nazım ve nesir iç içe olmuştur.
18. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
17. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
16. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
19. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
15. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
Dini - tasavvufi halk şiiri ve türleri