İnsanlar uzun yıllar boyunca dünyadaki kaynakların sınırsız olduğunu düşünselerde karşılaştıkları ekolojik sorunlara bağlı olarak doğal dengenin ne kadar önemli olduğunu anlamışlardır. Öyleyse doğal kaynaklardan faydalanırken gerekli önlemler alınmalı ve doğaya zarar verilmemelidir.

İnsan faaliyetlerinin ekosistemlerin sürdürülebilirliği üzerine etkisi ve olası sonuçları

İnsanlar uzun yıllar boyunca dünyadaki kaynakların sınırsız olduğunu düşünselerde karşılaştıkları ekolojik sorunlara bağlı olarak doğal dengenin ne kadar önemli olduğunu anlamışlardır. Öyleyse doğal kaynaklardan faydalanırken gerekli önlemler alınmalı ve doğaya zarar verilmemelidir. Bizden sonraki nesillere yaşanabilir bir dünya ve ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri yeterli kaynakları bırakmak amacıyla sürdürülebilirlik düşüncesi ortaya çıkmıştır.

Ekolojik anlamda sürdürülebilirlik kavramı “biyolojik sistemlerin çeşitlilik ve üretkenliğinin devamını sağlayabilme” şeklinde tanımlanabilir. Bu kavram doğal kaynakların tüketilmeden kullanımına dayanır. Ancak insanların doğal ekosistemlere olumsuz etkisi, geri dönüşümü olmayan ekolojik sorunlara yol açmaktadır. İnsanlar beslenme, barınma ve su gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak için doğal kaynakları kullanmaktadır. Artan nüfusun besin ihtiyacını karşılamak için yeni tarım arazilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle otlak ve meralar tarım arazisine çevrilmekte ve ekolojik denge bozulmaktadır. Bununla birlikte artan nüfusun barınma ihtiyacının karşılanması için yeni yerleşim alanları gerekmektedir. Bu durum ise doğal alanların yok edilmesi ya da tahrip edilmesine neden olmaktadır. Örneğin doğal yaşam alanlarına binaların yapılması, yol yapımlarının çoğalması, ormanların kesilerek yok edilmesi, bataklık ve sulak alanların kurutulması, doğal alanlar üzerine büyük barajların kurulması gibi birçok insan faaliyeti doğal hayattaki bitki ve hayvanların yaşam alanlarını ortadan kaldırmakta ya da parçalanmasına neden olmaktadır.

Doğal alanların insan etkinlikleri sonucu parçalanmasıyla önceden geniş bir alanda çok sayıda bireyden oluşan popülasyonlar, dar alanlarda az sayıda bireyden oluşan popülasyonlara dönüşmektedir. Dar alanda yaşamak zorunda kalan popülasyonlarda akrabalar arası eşleşmelerin artması tür içi çeşitliliğin azalmasına ve hatalı genlerin oranının yükselmesine yol açmaktadır. Bu durum ise bir türün neslinin tükenmesine neden olabilmektedir. Doğal yaşam alanlarının korunması ekosistemlerin sürdürülebilirliği için hayati önem taşır.

Ülkemizde ve birçok ülkede hızla artan nüfus, çevre kalitesinin bozulmasına ve enerji tüketiminin artmasına neden olmaktadır. İnsan nüfusu bugünkü yaşam düzeyini sürdürebilmek için tükenebilir bir kaynak olan fosil yakıtlardan sağladığı enerjiden yararlanmaktadır. Fosil yakıt kullanımına bağlı olarak CO2 miktarının artması, ormanların yok edilmesi ve sanayileşme gibi faktörler küresel iklim değişikliklerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Biyolojik çeşitliliği önemli ölçüde tehdit eden küresel iklim değişikliliğini önlemek için fosil yakıtlar yerine güneş, rüzgar, su vb. yenilenebilir enerji kaynakları tercih edilmeli, ormanların yok edilmesi engellenmeli ve enerji daha verimli kullanılmalıdır.

İnsan faaliyetlerinin ekosistemlerin sürdürülebilirliği üzerine diğer bir etkisi de türlerin farklı habitatlara taşınmasıdır. Bu durum biyolojik çeşitliliğin azalmasına yol açabilir. Doğal olarak yaşadıkları alanlardan bilerek ya da bilmeden getirilen ve getirildikleri bölgede hızla yayılarak yerli türlerin habitatını işgal eden türlere “istilacı (işgalci) tür” denir. Bu türler geniş bir hoşgörü ve uyum esnekliğine sahip oldukları için çeşitli ekolojik koşullarda yaşayabilirler ve hızlı bir biçimde sayılarını artırabilirler.

İstilacı türlere örnek olarak Nil levreği verilebilir. Çok büyük tatlı su balıklarından biri olan Nil levreği (boyu 2 metreye, ağırlığı ise 450 kilograma kadar erişebilmektedir.) gelişen insan popülasyonlarına protein içeriği yüksek besinler sağlamak üzere Doğu Afrika’daki Victoria Gölü’ne sokulmuştur. Bırakıldığı gölde, daha küçük vücutlu 200 türü ortadan kaldırmış ve kendisi de sayıca hızla artmıştır.

Ekosistemlerin sürdürülebilirliği açısından önemli tehlikelerden biri de kentleşmedir. Kentleşme doğal yaşam ortamlarının özelliklerini değiştirmektedir. Yoğun nüfus doğal kaynakları hızla tüketirken büyük oranda atık madde üretimine neden olmaktadır. Ayrıca kentlerin yakıt, konut, ulaşım vb. ihtiyaçlarını karşılamak için yeryüzünde bıraktıkları “ekolojik ayaz izi” her geçen gün biraz daha artmaktadır. Yaşamın devamı için kentler, doğal yaşam alanlarının da korunduğu ortamlar olmalıdır. Kentsel alanlarda doğal bitki örtüsünün korunması, canlıların yaşaması için gerekli habitatların oluşturulması ve çevre kaynaklarının korunması gibi ekolojik çalışmalar doğal çevrenin sürdürülebilirliği bakımından oldukça önemlidir.

Teknolojik alandaki gelişmelerin hızla artması, hayatımızı kolaylaştıran birçok makinenin icadı petrol, doğal gaz, kömür gibi doğal kaynaklardan elde edilen enerjinin daha fazla kullanılmasına yol açmıştır. Teknolojik gelişmeler ekosistemde geri dönüşü olmayan bozulmalara neden olmakta ve yeryüzündeki ekolojik ayak izimizi büyütmektedir. Bu nedenle çevreye zarar vermeyen teknoloji modellerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Ekosistemlerin bozulmasına neden olan etkenlerden biri de tarımda verimliliği arttırmaya yönelik uygulamaların geliştirilmesidir. Kimyasal gübreler, pestisitler, sulama sistemleri, türlerin genetik özellikleri bakımından yüksek verimli çeşitleri, işlemede kullanılan mekanizmalar ve bu konularla ilgili teknolojik gelişmeler son iki yüz yılda tarımda verimliliği %500 artırmıştır. Bu verim artışı sağlanırken toprak erozyonu, toprak verimliliğinin azalması, akarsu ve göllerin kirlenmesi gibi ekosistemlerde bozulmalara yol açan çevresel değişiklikler ortaya çıkmıştır. Örneğin fosil yakıtların kullanılması hava kirliliğine, küresel iklim değişikliliğine ve asit yağmurlarına; pestisitlerin kullanılması zehirli kimyasal madde birikimine; fazla miktarda kimyasal gübre kullanılması su kirliliğine; aşırı su kullanılması doğal kaynakların kurumasına sebep olmaktadır. Besin üretiminde dengeli ve kararlı bir sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için ekosisteme olumsuz etkisi olmayan sürdürülebilir tarım teknikleri üzerinde çalışmalar yapılmalıdır. Bunun için; organik gübre kullanımı, toprak ve su ortamını koruma, biyolojik mücadeleyi tercih etme, yenilenemez enerji (kömür, petrol, doğal gaz) kaynaklarından en az düzeyde yararlanma gibi tarım uygulamaları yapılmalıdır.

  • Yazı Etiketleri :
  • insanların ekosisteme zararları
  • ekosistem
  • ekosisteme bireylerin olumsuz etkileri
İnsan faaliyetlerinin ekosistemlerin sürdürülebilirliği üzerine etkisi ve olası sonuçları
Yazıyı Oku

İnsan faaliyetlerinin ekosistemlerin sürdürülebilirliği üzerine etkisi ve olası sonuçları

Modern genetik uygulamaları (gen klonlaması, kök hücre teknolojisi, dna parmak izi analizi, insan genom projesi)
Yazıyı Oku

Modern genetik uygulamaları (gen klonlaması, kök hücre teknolojisi, dna parmak izi analizi, insan genom projesi)

Gen klonlama işleminin basamakları, bitkilerde ve hayvanlarda klonlama işlemi
Yazıyı Oku

Gen klonlama işleminin basamakları, bitkilerde ve hayvanlarda klonlama işlemi

Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), GDO'nun insan sağlığına etkileri, GDO'nun zararlı çevresel etkileri
Yazıyı Oku

Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), GDO'nun insan sağlığına etkileri, GDO'nun zararlı çevresel etkileri

Sucul biyomlar ve türleri ( Tatlı su biyomları, Tuzlu su biyomları )
Yazıyı Oku

Sucul biyomlar ve türleri ( Tatlı su biyomları, Tuzlu su biyomları )

Karasal biyomlar ve türleri ( orman biyomları, çayır biyomları, çöl biyomu, tundra biyomu )
Yazıyı Oku

Karasal biyomlar ve türleri ( orman biyomları, çayır biyomları, çöl biyomu, tundra biyomu )

Menu