İslamiyet öncesi dönemde Doğu'daki çeşitli merkezlerde (Antakya, Harran, İran ve İskenderiye gibi) açılan okullarda Antik Yunan felsefesine dair çeviriler yapılmıştır. İslam medeniyetinin hızla yayılması çok farklı kültürlerin birbiriyle etkileşim kurmasını sağlamış; bilim, sanat ve felsefede önemli gelişmeler oluşturmuştur.

İslam felsefesi, genel özellikleri, felsefi görüşler ve düşünürleri

İSLAM FELSEFESİ

İslamiyet öncesi dönemde Doğu'daki çeşitli merkezlerde (Antakya, Harran, İran ve İskenderiye gibi) açılan okullarda Antik Yunan felsefesine dair çeviriler yapılmıştır. İslam medeniyetinin hızla yayılması çok farklı kültürlerin birbiriyle etkileşim kurmasını sağlamış; bilim, sanat ve felsefede önemli gelişmeler oluşturmuştur. Özellikle Bağdat (Beytül Hikme - Abbasiler dönemi) bu gelişmelerin merkezi konumuna gelmiştir.

7. yüzyılda ortaya çıkan İslam dini Ortadoğu'dan başlayarak çok geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. İslam felsefesi, kaynaklarını eski Mezopotamya, Hint, İran, Yunan ve Türk uygarlıklarından almıştır. Bazı durumlarda İslam dininin temelleriyle uzlaşmış , bazı durumlarda ise ters düşmüştür.Çoğunlukla Arapça yazılmıştır. Sadece Müslümanlardan değil çeşitli din ve milletlerden düşünürlerin yapmış olduğu felsefi etkinliktir. Kısaca İslam felsefesi İslam kültür ve uygarlığı çevresindeki her türlü felsefeyi kapsar.

İSLAM FELSEFESİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Antik Yunan felsefesinden etkilenilmiştir.

Çeviri faaliyetleri yapılmıştır. (ilk çeviriler İran ve Hint kültüründen olmuştur)

Akıl, iman, inanç gibi konular tartışılmıştır. Tanrının varlığını kanıtlama, Tanrıya ulaşma, ahlakı dine dayandırma, inanç ile aklı uzlaştırma söz konusudur.

Batı felsefesini etkilemişlerdir.

İSLAM COĞRAFYASINDA FELSEFİ GÖRÜŞLER (FELSEFE EKOLLERİ)

Dehriyye (Materyalist):

Adını "başlangıcı ve sonu olmayan" anlamındaki dehr kelimesinden alan materyalist ve ateist bir felsefe ekolüdür. 7. yy'da şekillenen bu anlayış İran kültürü ve Brahmanizm inancından etkilenmiştir. Temsilcisi İbn-ür Ravendi'dir. Ona göre evren ezeli ve ebedidir. Evrenin ötesinde doğa üstü bir güç olmadığı gibi peygamberlik, din ve mucizelerin varlığına da inanılmaz.

Tabiiyye (Tabiatçı, Naturalist):

İslam felsefesinde deist yaklaşımı savunan anlayıştır. Kurucuları Cabir Hayyan, Ebu Bekir Razi. Tanrı'nın evreni yaratmış olduğunu kabul etmelerine karşılık peygamberlik, vahiy, kutsal kitaplar ve mucizelere inanmazlar. Bu anlayışa göre insan aklı sayesinde iyiyi, güzeli ve doğruyu bulabilir.

Cabir Hayyan İslam düşünce ve bilim tarihinde kimyanın kurucusu olarak tanınır. Alemin sırlarını anlamanın yolunun kimyasal analizlerden geçtiğini ileri sürmüş; bu sırların kötüye kullanılabileceği kaygısıyla da düşünceleri gizemli ve mistik bir dille ifade etmiştir.

Ebu Bekir Razi ise İslam dünyasında yetişen en önemli tabip ve kimyacıdır.

Meşşaiyye:

İslam felsefesinde en geniş etkiye sahip olan anlayıştır. El Kindi, İbn-i Rüşd, Farabi, İbn-i Sina gibi filozofların temsil ettiği bu ekol, Aristocu anlayışı benimsemişlerdir. Meşşaiyye "gezinenler" anlamındadır. (Aristoteles,kurduğu okulda derslerini öğrencileri ile gezinerek verdiği için felsefesi bu adla tanımlanmıştır.) Meşşailere göre insan gerçeğe akıl ile ulaşabilir.(Rasyonalist) Bu anlayış Tanrı'nın varlığını, vahyin mümkün olduğunu ve peygamberliğin gerekli olduğunu kabul etmiş din ile felsefeyi uzlaştırma çabasında olmuştur.

İhvan-ı Safa:

10. yy'ın ortalarında Basra merkezli gizli ve siyasi bir örgüt şeklinde yapılanan İhvan-ı Safa'nın (Temizlik Kardeşleri) kimlerden oluştuğu ve gerçek amaçlarının ne olduğu bilinmemektedir. Cehalet, batıl inanç ve sapkın fikirlerle kirletildiğini düşündükleri dinin ancak felsefe ile temizlenebileceğini savunan İhvan-ı Safa, insanlığın kurtuluş, huzur ve mutluluğunun felsefileşmiş din ile sağlanabileceğini ileri sürer. Harf
ve sayılar sembolizmini kullanan bu anlayışa göre dinlerin kutsal kitaplarındaki yaradılış, ruh, şeytan, cennet ve cehennem gibi kavramlar sembol olarak anlaşılmalıdır. Ruh, cennet, melek gibi güçler aslında doğada bulunan varlıkların birer sembolünden ibarettir.

İşrakiyye:

İşrakiyye; güneşin doğması ve aydınlanma anlamına gelir. 12. yy'ın sonlarına doğru Şehabeddin Sühreverdi tarafından kurulmuştur. İnsanın hakikate, sezgi ya da iç aydınlanmayla ulaşabileceği savunulur. Aristoteles'e ve Meşşailik'e karşı tepki olarak çıkmıştır. İşrakiyye felsefesinde bilgiye
ulaşmada akla karşı çıkılır. Bilginin kaynağı ilham ve sezgidir. İnsan, karanlıktan aydınlığa tasavvuf eğitimiyle nefsini eğiterek, belli aşamalardan sonra hakikate ulaşabilir.

İSLAM FELSEFESİ DÜŞÜNÜRLERİ

islam felsefesi ve özellikleri

Farabi : (870 - 950)

Türkistan'ın Farab şehrinde doğmuştur. Bir süre kadı (yargıç) olarak çalışan filozof, bilinmeyen bir tarihte memleketinden ayrılarak hayatı boyunca sürecek olan ilim seyahatine çıkmıştır. (Buhara, Semerkant, Merv, Belh, Bağdat, Dımaşk, Halep, Mısır..)

Aristoteles mantığının islam coğrafyasında anlaşılmasını sağlayan filozof, Aristoteles'i en iyi yorumlayanlardan biridir. Mantık alanında üstün başarılarından ötürü "Muallimi Evvel" (İlk Hoca) ve Aristoteles'ten sonra "Muallimi Sani"(İkinci hoca) ünvanıyla anılan Farabi, geriye
43'ü günümüze ulaşan 100'e yakın eser bırakmıştır.

a. Varlık Anlayışı:

Varlığı 2'ye ayırır: Zorunlu Varlık (Tanrı) ve Mümkün Varlık (diğer tüm varlıklar). Bir ve gerçek olan tek varlık “Tanrı”dır. Tanrı var olmak için hiçbir sebebe ihtiyaç duymaz, kendiliğinden vardır. Her şeyin var oluşu Tanrı'ya bağlıdır. (Vacib-ül Vücud)

b. Bilgi Anlayışı:

Farabi'ye göre bilginin 3 temel kaynağı vardır: Duyular (dış dünyayı bilmeye yarar), Akıl (iç dünyamızı bilmeye yarar), Sezgi (Tanrı ve tanrısal varlıkları bilmeye yarar) Tanrı asıl gerçek ve en iyi olandır, her şeyi yaratandır. İnsan, bu yaratılanların doğru bilgisine akıl ile ulaşır.

Aklın bazı bilgileri doğuştan getirdiğini ancak aklın duyulara dayalı olarak bilgiyi açığa çıkardığını düşünmektedir. Akıl kesin bilgiyi elde eder. Akıl; insanı yönlendiren, ona doğru ve yanlışı gösteren ve böylece de insanın Tanrı'ya ulaşmasını sağlayan bir hazinedir.

c. Devlet Anlayışı:

Platon'un Devlet ütopyasında olduğu gibi Farabi de "Erdemli Şehir" (Medinet-ül Fazıla) adlı eserinde ideal bir yönetim şekli ortaya koyar. İnsanların kendi aralarında düzen kurmak için devleti oluşturduğunu belirtir. İnsanların mutlu olabilmelerinin koşulu olarak adaletin sağlanmasını öngörür. Adaleti de ancak güçlü bir örgüt olan devlet sağlayabilir. En büyük erdem yardımlaşmadır. Yardımlaşan kent erdemli kenttir. Erdemli kenti erdemli yönetici yönetir. Bütün uluslar mutluluğa varmak için birbirlerine yardım ederse dünya, erdemli bir dünya olur. En yetkin devlet, insanlığı kuşatan erdemli dünya devletidir.

islam felsefesi ve özellikleri

İbn-i Sina : (980 - 1037)

Bugünkü Özbekistan sınırları içerisinde olan Buhara kenti yakınlarındaki Afşana köyünde dünyaya gelmiştir .Özellikle tıp ve biyoloji konularında uzmanlaşmıştır. İslam düşünürlerinden Farabi'den, Batılı düşünürlerden de Aristoteles'ten etkilenmiştir. Orta Çağ Hristiyan dünyasında Avicenna adıyla tanınır. El-Kanun fi't-Tıb (Tıp Kanunu) adlı eseri batı üniversitelerinde on dokuzuncu yüzyıla kadar okutulmuştur. İslam ve Hristiyan felsefe geleneklerini etkileyen İbn-i Sina, müzik ile ayrıca ilgilenmiş olup ruhsal bozuklukların tedavisinde bu bozukluklara uygun müzik terapileri geliştirmiştir.

a. Varlık Anlayışı:

Var olanlar 2 kısma ayrılır: (1)Tanrı ve onun yarattığı şeyler (insanın iradesine bağlı olmayan) , (2) İnsan iradesi ile meydana gelen şeyler. İlk kısımdaki varlıklara ilişkin bilgiye teorik felsefe, ikinci grupta yer alan şeylere ilişkin bilgiye ise pratik felsefe denilir.

Gerçek anlamda varlık zorunlu varlık yani Tanrı'dır. Tanrı'ya ilişkin bilgiye sahip olmayan kişi bilge sayılamaz. İnsan, varlıkların ve Tanrı'nın hakikatini tam olarak bilemeyeceğinden onun bilge oluşu gerçek anlamda değil, ancak mecaz olarak anlaşılmalıdır.

islam felsefesi ve özellikleri

Gazali : (1058 - 1111)

Horasan yakınlarında Tus kentinde doğmuştur. Önceleri Bağdat'ta tanrıbilim(ilahiyat) dersleri vermiştir, sonra sırasıyla Suriye, Mekke ve İran'da dersler vermiştir. Doğduğu kente döndükten sonra kendini felsefe çalışmasına adamış, sufilerin mistik yaşamına uygun bir yaşam sürmüştür.

Onun felsefe anlayışında her düşünce dine hizmet etmekle yükümlüdür. İnanç ile akıl arasındaki tercihte doğru olanın her zaman inancı tercih etmek olduğunu belirtir. Aklı tercih edenlere şiddetli eleştiriler yöneltmiş aklın gerçeği olduğu gibi kavramakta yetersiz olduğunu savunmuştur.

a. Bilgi Anlayışı:

"Bilgiye sezgi yoluyla ulaşılır." Sezgi insanda var olan özel bir yetidir. İslam dünyasında sezgi; kalp gözü ile ifade edilir. (Entüisyonizm - Sezgicilik) Onun sezgi kavramı tasavvufa dayanır. Duyular yanıltıcı, akıl ise çelişkilerle doludur bu nedenle de bilginin özünü veremezler. Doğru bilgiye yalnız iman (inanç) ile ulaşabiliriz. İmanın kaynağı ise kalptir. Kalp, sezgisel bir güç taşıdığından kalp gözü ile bakmak demek gerçekliği sezgi ile kavramak demektir. İnsanın kalp gözünü gereği gibi kullanabilmesi için dünyevi arzulardan kurtulması gerekmektedir. Kalp gözü açılan kişi bilim ve felsefe yoluyla kavrayamadıklarını da açık seçik kavrar.

islam felsefesi ve özellikleri

İbn-i Rüşd: (1126 - 1198)

Batılılar tarafından Latince adıyla Averroes olarak bilinen İbn-i Rüşd, Endülüslü Arap felsefecidir. Hekim, matematikçi ve tıpçıdır. İbn-i Rüşd, Aristo'nun eserlerini Arapça'ya tercüme etmiştir. Bu sayede Batı'da çok ünlenmiş, birçok yerde heykelleri dikilmiştir. İbn Rüşd, siyaset, din, hukuk, tıp ve felsefenin pek çok alanında 150'den fazla eser kaleme almıştır.

İbn-i Rüşd'ün İslam ve Batı felsefesinde tanınmasının asıl nedeni Gazali ile girdiği tartışmadır. Gazali "Filozofların Tutarsızlığı" adlı eserinde İslam şeriatı ile bağdaşmayan görüşlerin reddedilmesi gerektiğini savunarak inancı ön plana almıştır. İbn-i Rüşd ise Gazali'nin eserine karşı yazdığı "Tutarsızlığın Tutarsızlığı" adlı eserinde felsefe ile dinin birbirine tezat olmadığını, inançla birlikte felsefenin de savunulabileceğini anlatır. Din ile felsefe arasındaki çatışmada felsefeyi korumaya çalışan İbn-i Rüşd bu davranışının yarattığı olumsuz sonuçlara maruz kalmıştır.

a. Bilgi Anlayışı:

İbn-i Rüşd iki bilme düzeyi ve bunlara karşılık gelen iki gerçeklik tarzından bahseder: (1) Doğaüstü, gizli, Tanrısal nesneler (Gayib), (2) İnsanın duyu organlarıyla algıladığı nesneler (Şahid). Gayib'in bilgisi olan tanrısal bilme ve Şahid'in bilgisi olan insansal bilmedir. İnsan bilgisinin düzeyi duyulur olanların düzeyinde kalır.

islam felsefesi ve özellikleri

Muhyiddin İbn-i Arabi : (1165 - 1240)

Endülüs'ün Mürsiye şehrinde dünyaya geldi. Ünlü mutasavvıf, İslam düşünürü ve şairidir. On yedi yaşında İbn Rüşd ile görüşen Arabi İbn Rüşd'ü ölümüne kadar bir daha görmeyecektir ancak İbn Rüşd'ün cenaze merasimine katılacak ve burada İbn Rüşd için dokunaklı bir kaç beyit zikredecektir.

İbn-i Arabi Tanrı, evren, insan ve yaratılış gibi konular üzerinde durmuştur. Tanrı ile evrenin bir olduğu görüşünü savunur. (Vahdet-i Vücud) Ona göre evrende var olan her şeyin kaynağı Tanrı'dır. Tanrı dışında bir varlık, bir oluş yoktur. Evrenin varlığı tanrının varlığından kaynaklanmaktadır.

  • Yazı Etiketleri :
  • islam felsefesi konu özeti
  • islam felsefesi özellikleri
  • islam felsefesinin düşünürleri
20. yüzyıl felsefesi, özellikleri, öne çıkan akımlar ve düşünürleri
Yazıyı Oku

20. yüzyıl felsefesi, özellikleri, öne çıkan akımlar ve düşünürleri

18. - 19. yüzyıl felsefesi (aydınlanma felsefesi), genel özellikleri ve düşünürleri
Yazıyı Oku

18. - 19. yüzyıl felsefesi (aydınlanma felsefesi), genel özellikleri ve düşünürleri

Rönesans felsefesi, rönesans felsefesinin görüşleri, öne çıkan düşünürleri
Yazıyı Oku

Rönesans felsefesi, rönesans felsefesinin görüşleri, öne çıkan düşünürleri

Hristiyan felsefesi, Hristiyan felsefesinin genel özellikleri ve düşünürleri
Yazıyı Oku

Hristiyan felsefesi, Hristiyan felsefesinin genel özellikleri ve düşünürleri

İlk çağ ile orta çağ felsefesinin temel farklılıkları, orta çağ felsefesi
Yazıyı Oku

İlk çağ ile orta çağ felsefesinin temel farklılıkları, orta çağ felsefesi

Sanat felsefesi ve estetik
Yazıyı Oku

Sanat felsefesi ve estetik

Menu