Metinlerin sınıflandırılması konusu için kullanılabilecek örnek metin çeşitleri bulunmaktadır.
Hopa, Karadeniz’de son kasabamız. Şu ileride karadan denize uzanan burun, Çoruh’un deltasıdır. Onunbiraz ötesinde Batum var. Hopa’nın arkasında Balıklı Dağları dalgalı bir fon hâlinde geriliyor. Solunda, yani batısında Afyonbaba Dağları ve sağında denize atılırcasına saldıran Sultanselim Dağı, sivri hörgüçleriyle göğe keskin keskin bir şeyler çizmektedir. Trabzon’da valiyken bile beldeler zapteden cihangir ruhlu Yavuz, Rize’nin fethinden sonra şimdiki Batum’un yerinde bulunan Künye Kalesi’ni gözüne kestirmiş. Yavuz, Hopa’nın ilerisindeki dağa çıkarak alacağı o kaleyi gözlermiş. Kale beyi bakmış bu şehzade valinin elinden kurtuluş yok, Müslümanlığı kabul edip kalenin anahtarlarını Yavuz’a teslim etmiş.
İsmail Habip SEVÜK
Bisküvi, çikolata, şeker, zeytinyağı, sabun yapımevleriyle küçük tamir atölyelerinin yan yana odalarda bulunduğu, sefer tasına benzeyen hanlardan birinin genzi tıkayan pis havası içinde ekmeğini küçücük pedalıyla kazanmaya çalışan bir arkadaşı görmeye gitmiştim. Bulamadım. Dönecektim ki kapı yanında duran büyükçe bir tahta sandığın içinde onu gördüm. Peynir ekmekle domates yiyordu. Kirli, kıvır kıvır sarı saçları vardı...
Orhan KEMAL
HÜSEYİN (Başını kaldırır.): Hey, efendi! Nereye?
ZİYARETÇİ: Bana mı söylüyorsun?
HÜSEYİN: Elbet sana söylüyorum arkadaşım, burası apartman! Ana cadde değil ki tutturmuş yolu gidiyorsun. Buranın kanunu ve nizamı var. Böyle selamsız sabahsız nereye?
ZİYARETÇİ: 6 numaraya.
HÜSEYİN: Hiç zahmet etme.
ZiYARETÇi: Ne demek hiç zahmet etme?
HÜSEYİN: O kadar merdiveni boşu boşuna çıkma demek istiyorum. Tabanlarına yazık, çünkü evde yoklar.
ZiYARETÇi (Puflar.): Canım elbet biri vardır.
HÜSEYİN: Yok diyorum arkadaşım. Ben 20 yıldır bu apartmanın kapıcısıyım. Haberim olmadan kuş uçmaz buradan. Bak sana sayayım: 6 numaranın beyi bugün haftası oldu seyahatte. Adana’ya gitti, daha gelmedi. Hanım, sabahtan çıkıp berbere gitti, oradan çarşıya uğrayacaktı. Oradan da çaya gitmiştir. Küçük bey malum, yatılı okulda; cumartesiye gelir. Hizmetçi, hani şu Hatice var ya o da az evvel hava almaya çıktı. Ararsan Nişantaşı’nda Vali Konağı’nın ta karşısında bulursun onu. Sen kimi görecektin?
Cevat Fehmi BAŞKUT
Artık kahvenin de sokağın ve evin de ağzında çiğnediği tek lokma, muharebe lafıydı. Yürekler dar, bakışlar kuşkulu, yüzler asık ve endişeliydi. Kâh ortadan kâh kulaktan kulağa alınıp verilen havadislerde de ne zehir var ki dinleyenleri zehirliyordu? Düşman el ele vermiş, yuvarlandıkça büyüyen bir çığ gibi sınırları atlamış, yaklaşıyor, boyuna yaklaşıyordu. Halis Efendi ömrü boyunca köşe kapmaca oynadığı üç buuttan: Kahve, ev ve camiden hangi birinde rivayet yollu bir harp raporu dinledi mi sıkılıyor, eğer bu kan, zulüm kokan raporu dinlediği yer evi ise hemen kahveye gidiyor, kahvede aynı mevzu hararetlendi mi camiye kaçıyordu.
Semiha AYVERDİ
Yansıtma, kendini iki biçimde gösterir: Kendi eksikliği ve beceriksizliğinden doğan aksaklıkları başkalarına yüklemek, birinci yansıtma türüdür. Örneğin; gol atamayan futbolcu, başarısızlığının nedeni olarak takım arkadaşlarının iyi pas vermemelerini gösterir. İkinci yansıtma türü; istenmeyen, kabul edilmeyecek türden arzu ve tutumları, başkalarına yakıştırma eğiliminden kaynaklanır. Bekârlığında çok çapkınlık yapmış erkekler, evlenince eşlerine güvenmezler. Eşlerinin normal arkadaşlık ilişkilerini bile kıskanan bu kimseler, kendi tutumlarını eşlerine yansıtıyor olabilirler.
Doğan CÜCELOĞLU
Fırınınızın temizlik ve bakımını yaparken aşağıda belirtilenlere dikkat ediniz:
O sırada saat altıydı, Ay’ın kutbu görünüyordu. Ay yuvarı, merminin içindeki yolculara artık sadece parlak bir biçimde aydınlanan yarısını gösteriyordu. Oysa öteki yarısı koyu karanlıklarda kayboluyordu. Mermi, yoğun ışıkla salt karanlık arasındaki sınır çizgisini ansızın aştı ve birden derin bir karanlığın içine daldı. Bu olay gerçekleştiğinde içinde bulunduğumuz mermi, elli kilometreden bile daha az uzaklıktan Ay’ın kuzey kutbunu neredeyse sıyırıp geçiyordu. Boşluğun koyu karanlığına dalmak için birkaç saniye yetmişti. Geçiş o kadar hızlı olmuştu ki gök cismi sanki güçlü bir üflemeyle sönmüştü. “Ay eridi, kayboldu!” diye bağırdı şaşkınlıktan ağzı açık kalan Michel Ardan.
Jules VERNE
18. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
17. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
16. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
19. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
15. yüzyıl edebiyatı genel özellikleri, şairleri ve eserleri, nesir yazarları ve eserleri
Dini - tasavvufi halk şiiri ve türleri