Çin seddinin yapılış hikayesini, Mete Han'ın yaşamından bazı kesitleri okuyun.

Çin Seddi nasıl yapıldı ?, Mete zamanında Türk Cemiyeti, Mete Han'ın Çin imparatoruna mektubu

ÇİN SEDDİ NASIL YAPILDI?

Bu eser MÖ 246 yılında (Şi Huang-ti) tarafından yaptırılmıştı. Hunlar kuzeyde sık sık çarpışmalara neden oluyorlardı.

Bu yüzden bir Çin atasözü "Cenuptan kaplan gelse korkma, şimalden ise horoz bile gelse, ondan çekin" derdi. Şi Huang-ti Şimal Çin'i tehdit eden kavimle başa çıkamayacağını düşünerek, hiçbir atlının aşamayacağı bir duvar meydana getirmeye karar verdi. Bu iş için Çin'in bütün sağlam erkeklerini seferber etti. O zamana kadar eli kalemden başka bir şey tutmamış münevverler taş ocaklarında grafik çıkarmaya mecbur oldular. Katiller, hırsızlar, tedhişçiler ve diğer suçlularla beraber suçsuz insanlar duvarın inşaatında çalıştırıldı. Çin seddi bir sürgün yeri oldu. İşçiler birer ekip teşkil ediyorlardı. Bu ekiplerin başında gayet merhametsiz kişiler vardı.

Bunlar memleketin çeşitli yerlerinden getirilmiş insanları kırbaçla çalıştırıyorlardı. Bu muameleye isyan edenler canlı olarak duvara kapatılıyordu. Hasta olanlar da tedavi edilmeden bırakılıyor, cesetleri çukurlara atılıp üzerleri toprakla örtülüyordu. Çin Seddi aynı zamanda dünyanın en büyük mezarlığı oldu. Duvarı yapanlar aralarında 8 metre bulunan iki çizgi halinde temeller kazıyor, bunlara grafit taşlar, kiremitler yerleştiriyorlardı. Duvarların arasında meydana gelen boşlukta bir patika meydana getiriyor, sonra duvarın iki tarafında bir buçuk metre yüksekliğinde bir duvar daha örerek boşluğu kapatıyorlardı.

İnsanlar nefes nefese ve ter içinde kalarak Çin Seddini, muntazam bir şekilde, her santiminin üzerinde dura dura meydana getiriyorlardı. İlk beşyüz kilometreyi bitirinceye kadar ayakları düz yere basmadı. Ağır taşları yükseklere çekmek zorunda kalıyorlardı. Gıdaları kafi olmadığı için kuvvetsiz düşüyor, nihayet ölüyorlardı.

Duvarın bir parçası bitince, oraya derhal bir nöbetçi dikiliyordu. Her nöbetçi 180 metrelik yere bakıyordu. Nöbet kulelerinde daima asker bulunur, nöbetçiler buradan her şeyi görerek yok edici göçebelerin dolaşmasını gözetler, verecekleri işaret üzerine asker derhal silaha sarılırdı. Bu müdafaa sistemini sonraları gittikçe daha da mükemmelleştirdiler. Lüzumunda gönderilecek takviye kıtalarının sevkini kolaylaştırmak, çabuklaştırmak için, büyük masraşar ve emeklerle başlıca sınır kalelerinden imparatorluğun içlerine doğru yollar açtılar. Bir yandan da sınırı müdafaa eden askerin iaşesini kolaylaştı rmak ve ucuzlaştırmak için, daimi ateş hattı sayılan sınırların gerisine sivil halk yerleştirerek, buralarda köyler kurdular.

Bu adamlar nöbet zamanları haricinde kendilerine verilmiş olan tarlaları işleyerek geçiniyorlardı. Bütün milletler arasında ilk defa olarak Çin, üç milyonluk daimi bir ordu kurmuştur. Çin seddi gün geçtikçe ilerliyordu. Tepeler tırmanıyor, vadiler iniyor, nehirlerin üzerinden geçiyor, binaltıyüz metre yüksekliğe ulaşıyordu. Nihayet dibinde
köpüklü suların delice aktığı bir uçuruma vardı ve durdu. Bu duvar ile kuzey kavimlerinin istilacı hareketleri 400 sene kadar önlenebilecekti.

METE ZAMANINDA TÜRK CEMİYETİ

Türklerin sonradan "Oğuz Han" adıyla ölümsüzleştirdikleri Mete, MÖ 209 yılında Büyük Türk Hakanlığı'nın başına geçti. MÖ 174 yılına kadar 35 yıl Türk devletinin başında kaldı. Asıl adı "Motun" olmakla beraber daha çok "Mete" şekliyle tanınmıştır.

Türk İmparatorluğu, Çin ve Ön Asya gibi kalabalık değildir. Nüfus pek azdı. Halk kışın kışlaklarda oturur, yazın yaylalara göçerdi. Hayvancılık en büyük geçim kaynağını teşkil ediyordu. Silah ve deri sanayileri, endüstrinin en ileri gitmiş kollarıydı, çünkü doğrudan doğruya milli savunmayı ilgilendiriyordu.

Lüks eşya Çin'den ve başka ülkelerden getirtiliyordu. Bu eşya çok kere ganimet şeklinde Türk ülkelerine giriyor, barış zamanında değiştirme yoluyla da satın alınıyordu. Hayat şartları sert, bazen merhametsizdi. Kadınlar da erkeklerin yanında yorucu çalışma şartları içindeydi.

Büyük askeri makamlar, asil ailelerin tekelindeydi. Çok defa vazifeler babadan oğula geçerdi. "Tarhan" denilen asiller ve aileleri vergi ödemezlerdi. Subaylar tümenbeyi, binbaşı, yüzbaşı ve ellibaşı rütbelerindeydi, sonra onbaşılar gelirdi. Bunlar isimlerinin gösterdiği sayıda atlıya komuta ederlerdi. Türk ordusu atlı bir ordu idi. Çok defa süvarilerin yedek atları da bulunurdu. Tümenler 10.000 kişilikti. Türk ordusunda 24 tümen vardı. Türk ordusunun manevra kabiliyeti tek kelimeyle eşsizdi.

Türkler, aynı zamanda dünyanın en kalabalık muharip kuvvetine de sahipti. Orduda muharip olmayan sınışar yoktu. Her Türk erkeği asker sayılırdı. Eli silah tutabilen herkes askeri eğitim görürdü. Başlıca silahlar ok, yay, mızrak, kılıç ve bıçaktı. Türklerin yaptıkları silahlar çok meşhurdu ve bütün dünyada aranırdı. Türklerin ok çekişleriyle
hiçbir kavim rekabet edemezdi.

Türkler, değerine inandıkları başbuğlarına körü körüne denecek şekilde itaat gösterirlerdi. "Büyük Kurultay" denilen meclis vardı. Fakat son söz hükümdarındı. Hükümdarın iradesi üzerinde münakaşa edilemezdi. Tabiatiyle böyle bir idare sisteminin üstün taraşarı olduğu gibi kötü taraşarı da vardı. En büyük kötülük şuradan gelirdi ki, başbuğlar değersiz olunca Türk kavimleri parçalanıp tekrar oymak yaşayışına dönerlerdi. Bir müddet sonra değerli bir başbuğ ortaya çıkar, dağılmış Türk kavimlerini tekrar bir araya toplardı.

Türklerin girdiği her yerde düzen, huzur, asayiş hüküm sürerdi. Yerli halkın dinlerine ve inanışlarına karşı saygılıydılar. Daha doğrusu onların vicdani kanatleri ile hiç ilgilenmezlerdi. Kendi dinlerini ve inanışlarını kabul ettirmek için değil baskı yapmak ciddi bir gayret bile göstermezlerdi. En uzak bir ülkeye ayak basar basmaz sanki
yüzyıllarca bu ülkelerdeymiş gibi tam bir devlet teşkilatı kurarlardı. Yabancı kavimleri askere almazlar ve o çağda bütün danyada olduğunun aksine ücretli asker kullanmazlardı. Türk ordusu tam anlamıyla milli bir ordu hüviyetindeydi.

Büyük Türk Hakanlığı'nın güç kaynaklarından birini de şüphesiz bu özellik teşkil ederdi.

METE HAN'IN ÇİN İMPARATORUNA MEKTUBU

Gök tarafından tahta çıkarılmış Büyük Hun İmparatoru, Çin İmparatorlarının iyi olup olmadıklarını sorar. Daha önce majesteleri benimle barış ve dostluk üzerinde görüşürlerdi. Yazdığımız mektupta, duyduklannızı da bana bildirirdiniz. Böylece sizinle anlaşır ve mutlu olurdum.

Fakat sınırınızdaki memurlarınız benim Sağ Bilge Prensime hücum etmişler ve kötü davranmışlar. Sağ Bilge Prensim de, benim iznimi almadan, İ-Lu-Hu Nanchi ile diğer Hun komutanlarına, sınırdaki Çin su boylarına karşı dostça olmayan hareketler yapmak için taktik kullanmalarına izin vermiş. Böylece iki hakan, arasında anlaşmayı bozmuş ve aramızdaki kardeşçe ilişkileri kesmiştir. Siz majestelerinin, içlerinde şikayet bulunan mektupları bana iki kere geldiler. Ben de bir elçi ile yazılı bir cevap verdim. Fakat elçim dönmediği gibi, herhangi bir Çin elçisi de bana gelmedi. Bundan dolayı Çin imparatoru bize dostça davranmadılar. Böylece, komşu devletimiz, bize bağlı kalmamış oluyordu. Antlaşmamız, yalnızca küçük memur ve subaylar yüzünden bozulmuştu. Bunun için Sağ Bilge Prensimi cezalandırdım. Yüeçileri arayıp, onlara taarruz etmesi için, batıya gönderdim.

Tanrı'nın lütuf ve inayeti ile, subay ve askerlerimin üstün yetenek ve erdemleri ile dayanıklı atlarımın üstün gücü ile Yüeçileri ezerek yendi.

Bundan sonra Lou-lan, Wusun, Hukai ile, bunlardan başka, onların yakınlarındaki yirmi altı devletin hepsi alındı ve düzene kavuşturuldu. Bunların hepsi artık Hun oldular. Yay çekebilen ve kullanabilen bütün kavimler, bir tek aile halinde birleştiler.

Kuzeydeki ülkeler benim güçlü iradem altında kesinlikle kuruldu ve düzenlendi. Ordumun silâhlarını artık çıkartıp rafa kaldırmak, subay ve askerlerimi dinlendirip atlarımı besiye almak istiyorum.

Aynca, eski hesap ve düşmanlıkları bir yana bırakmak, böylece eski antlaşmalarımızı yenilemek, sınırda yaşayan halkı huzur ve rahata kavuşturmak, başlangıçta ilişkilerimiz nasıl idiyse, yeniden kurmak istiyorum.

Küçükler, büyümeleri için gerekli çevreyi elde edecekler; yaşlılar ve büyükler ise, kendi yurtlanda sessiz ve rahat yaşayacaklardır. Nesillerden nesillere bütün Hunlar barış ve mutluluk içinde kalacaklardır. Majestelerinin ne düşündükleri ve istedikleri hakkında bilgi elde edemedim.

Bunun için benim için saray vezirim Hsi-fu Ch'ien'i yazılı bir mektubu size sunması için gönderiyorum. Ayrıca size bir deve, iki binek atı, iki takım araba atı (sekiz attan oluşan) sunmak istiyorum. Eğer majesteleri Hunların Çin savunma duvarlarına yaklaşmalarını istemiyorsa, subayları ile orada yaşayan halkın duvarlardan biraz uzakta oturmaları için emir buyursunlar. Elçim size gelince lütfen onu alıkoymayıp gönderiniz. Elçim, altıncı ay ortasında Hsih-wang adlı yerde olacaktır.

  • Yazı Etiketleri :
  • Çin seddi
  • çin seddini kim yaptı
  • Mete hanın mektubu
  • türk cemiyeti
Zoom'da derse istenmeyen kişilerin girişini engelleme, profil resimlerini gizleme
Yazıyı Oku

Zoom'da derse istenmeyen kişilerin girişini engelleme, profil resimlerini gizleme

Güneş sistemindeki en uzak gök cismi
Yazıyı Oku

Güneş sistemindeki en uzak gök cismi

Zoom'da filtre ekleme, filtre kaldırma, snap camera filtresi
Yazıyı Oku

Zoom'da filtre ekleme, filtre kaldırma, snap camera filtresi

Kanola yağının faydaları ve zararları
Yazıyı Oku

Kanola yağının faydaları ve zararları

Agave şurubu hakkında bilmeniz gereken 10 önemli bilgi
Yazıyı Oku

Agave şurubu hakkında bilmeniz gereken 10 önemli bilgi

Ücretsiz sertifika hazırlama araçları
Yazıyı Oku

Ücretsiz sertifika hazırlama araçları

Menu